5 Nisan 2010 Pazartesi

Anayasa Değişikliği Tartışmaları

Biraz da siyaset...
Son günlerde gündemimiz bir anda değişti. Açılımlar (Kürt açılımı, Roman açılımı, Ermeni açılımı, Demokratik açılım, adına ne derseniz deyin), AB'yi bırakın ekonomik kriz, işsizlik gibi ülkemizin en önemli sorunlarının da ötesinde tartışılmaya başlandı anayasa değişikliği. Tartışma aslında bizim memlekete özel tartışma şeklinde gidiyor. Yani kimse karşısındakine kendi fikrini anlatmaya çalışmıyor. Tek yapılan kendi fikirlerini, kendi doğrularını empoze etmeye çalışmak, kendi doğrusunu tek ve geçerli doğru olarak kabul etmek. Tam da Türkiye'ye özel denebilecek bir yaklaşım.
'Neler getiriyor bu değişiklikler?' konusundan ziyade üstünde durduğum konu muhalefet yöntemi. Ne yapıyor muhalefet partileri, ya da yargı organları temsilcileri, ya da STK'lar? Doğrudan 'İstemezuk' tavrı takınıyorlar. Yapıcı eleştiri, yapıcı muhalefet yapmak nerdee... Herkes kendi derdinde. MHP katılmama gerekçesini, ki daha teklifi okumadan önce bile, bu meclisin değil de bir sonraki meclisin bunu yapması şeklinde ortaya koydu. Sanki şimdiki milletvekilleri öcü de yeni gelecekler melek. Ya da diğer bir tabirle, bir sonraki seçimle gelecekler şimdikilerden çok daha iyi olacak... Yok böyle bir şey.
Şimdiye kadar her gelen bir diğerini arattı. Her gelen çaldı, çırptı ve gitti. Memlekete fayda sağlayan çok az çıktı. Onları da zaten ülkede 'en güvenilen kurum' olan ordu tarafından alaşağı edildi. Ordu konusuna sonra geleceğim gerçi. CHP'ye gelirsek onların da dediği aslında MHP'ye paralel bir nevi. Birlikte oturup bir şeyler yapalım derken (belki de yakın bir gelecekte bir daha gelmeyecek) var olan paket üzerinde çalışmaya kesinlikle yanaşmıyor. Neymiş? AKP'nin paketiymiş. Kendileri bir öneri paketi getirip sundular sanki de şimdi de uzlaşmadan böyle bir şeyi yapmayın diyorlar. BDP kendi derdinde zaten. Aslında destek verecekler sanırım ama ön koşul sürüyorlar. Abdullah Öcalan da kendisi dahil olamadığı için BDP'nin hayırcılar arasında olmasını istiyor.
Geçende Ahmet Altan'dan okudum. Cumhuriyetin temelleri sarsılıyor, varsın yıkılsın diyordu. Kesinlikle katılıyorum. Türkiye ilk kurulduğunda 'Tek adam' üzerine kuruldu. Atatürk çok güçlü bir kişiydi. Bu yüzden de cumhuriyetin ilk seneleri nispeten daha rahat geçti. Muhalefet olarak sadece bazı halk önderleri olduğundan, tek parti iktidarı bunların rahatça üstesinden geldi. Zaman zaman katliam (Dersim katliamı) da yaparak. Yalnız Atatürk giderken arkasında bıraktığı halkın cumhuriyetinden ziyade ordunun cumhuriyeti olmuştu. Halk seçiyordu. Ordu ise işler istediği gibi gitmediğinde baştan indiriyordu halkın seçtiklerini. Ana neden hep bu ülkenin insanının güvenilmez olarak görülmesiydi aslında. Başka da bir nedeni yoktu. Bazıları hep bizim için iyi olanı bizden daha iyi biliyordu. İşte bu yüzden hep eğitimsiz bırakıldık. Doğuda halen daha ağaların egemenliği sürüyor. Bu şekildeki cumhuriyetin temellerinin sarsılması hatta yıkılmasını istemek çok da kötü gelmiyor bana. Halkın egemen olduğu bir cumhuriyete demokratik de denebilir ama şimdiki gibi birkaç adamın cumhuriyetine değil. Birkaç adam dediğim de başta ordu olmak üzere HSYK, Anayasa Mahkemesi vb. kurumlar. Onlar hep bizim için en iyi olanı bizden daha iyi bildiklerinden şimdi de onlar karar vermek istiyorlar. Eskisi gibi güçleri ellerinde olsun istiyorlar. Önerilen değişiklikler onların sultasını yıkmak anlamında olduğundan etekleri tutuşuyor tabii ki. Ordu'nun zaten geçmişi çok temiz olmadığından biraz daha sessiz duruyor. Göreve HSYK başkanvekili, Yargıtay başkanı ve Anayasa Mahkemesi geçmiş durumda. Yargının bağımsızlığının yapılması istenen değişikliklerle yok olacağını söylüyorlar Ordudan emir alan bir yargı sisteminin bağımsızlığı ne kadar gerçekçi olabilir ki?
Bu akşam Kanal D'nin Avrupa yayınında Sabih Kanadoğlu konuk olarak yer aldığı 32. Gün'ü izledim. Yayında Mehmet Ali Birand'ın da sorularıyla yönlendirmesiyle Anayasa Mahkemesine 'Kardeşim size dava geldiğinde acele davranın, çabuk değerlendirin ve referandum olmasını beklemeden iptal edin'; Meclis'e, 'Sonuna kadar direnin ve onay vermeyin'; Halk'a, 'Yüce Türk Milleti, siz bir şeyden anlamazsınız, umarım size kadar gelmez anayasa değişikliği, gelirse de bir zahmet hayır deyin ki biz de sultamızı devam ettirelim' şeklindeydi. Bir mühendis hukuktan ne kadar anlarsa ben de o kadar anlarım. Ama bu konuşmadaki tavsiyeler, gösterilen yollar, bana göre bile hukuka aykırı. Daha devam eden bir sürece böylesine müdahil olmasının dışında bir de Türkiye'nin en yüksek yargı kurumuna işini nasıl ve ne kadar hızlı yapması gerektiğini söyleme cür'etini gösterebiliyor Yargıtay Onursal Başkanı. Bir şey daha söyledi Yargıtay Onursal Başkanı: Anayasa'nın geçici 15. maddesinin (12 Eylül uygulayıcılarına yargı zırhı getiren madde) iptaline kendisinin de olumlu oy vereceğini ama bunun gerekçesi darbe yapanları yargılamak değil de o maddenin artık orada durmasına gerek olmadığı. 12 Eylül darbecilerini koruyan bir Yargıtay Onursal Başkanı. Yorumsuz.
Ne duruma geldiklerinin açık resmidir alsında bunlar. Statükoyu korumaya yönelik son çabalar.
Zaten geçmişte de 411 oyla meclisin, dolayısıyla halkın, aldığı başörtüsüne dair kararı iptal etme cür'etini bile göstermişti Anayasa Mahkemesi. Dayandıkları da nedense hiç kimsenin beğenmediği ama değiştirmeye de çalışmadığı 82 Anayasası. Değiştirilmek istenen, beğenilmeyen anayasayı şimdi de önerilen değişikliklerin onaylanmasını, kesinleşmesini engellemek için kullanıyorlar.
Bütün bu tartışmalar süredursun Avrupa'dan da sürekli destekleyici açıklamala geliyor. AB'ye uyum çerçevesinde atılması gereken adımlardan bir kısmı da bu şekilde halledilmiş oluyor böylece.
Herkes kendi kararını verecek tabii ama bu yolu açmak lazım kanımca. Yani anayasanın toplu değişimin yolunu. Her ne kadar AKP'yi ve uygulamalarını çok fazla beğenmiyor olsam da bu konuda destekliyorum yapılacak her türlü değişikliği. Çünkü bu bir başlangıç olacak. Belki bir sonraki hükumet de, oy bakımından biraz nimetlenmek için, yeni bir anayasa tasarısı önümüze koyacak. Ve belki sonunda 82 Anayasası'ndan kurtulacağız tamamen.
Diğer senaryo ise bu paket onaylanmayacak. Ya daha meclisteyken, ya da referandum sırasında, ya da en son Anayasa Mahkemesi'nin iptaliyle. Ondan sonra da bir daha da yakın bir gelecekte anayasa değişikliği teklifi bile gelemeyecek.
Ben sonunda daha bilinçli bir halk ve daha demokrat bir ülke istiyorum. Bir de halkından korkmayan, tam tersine halkın gücünden faydalanan ve ondan destek alan bir devlet. Bazıları benden daha iyi bilememeli benim için en iyinin ne olacağını. Kendim için en iyi olanı kendim belirleyebilmeli, kendim uygulatabilmeliyim.
Çok şey istemiyorum sanırım. Ne olacağını da zaman gösterecek. Umarım sonunda kazığı yiyen değil de kazanan halk olur bu kez.