11 Aralık 2009 Cuma
Alışmak...
25 Kasım 2009 Çarşamba
Ermenistan-Gürcistan Yolculuğu - Istanbul-Kars-Gürcistan-Ermenistan sınırı...
15 Ekim 2009 Perşembe
Istanbul ve dönüş sonrası...
21 Eylül 2009 Pazartesi
Insan Hakları ve Dubai
Bu seferki başlık biraz farklı. Aslında Dubai'de insan hakları da denebilirdi belki.
Dubai monarşi ile yönetilen bir ülkenin (en büyük) şehri olmasına rağmen insan hakları oldukça gelişiktir.
Tabii farklı yönleri de yok değil. Hani bir laf vardır, 'Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir' diye, işte buradaki insan haklarını anlatmak için de bu deyim yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Burada herkes eşit ama bazıları biraz daha eşit. Bu bazılarının içinde öncelikli olanlar tabii ki Dubaililer diye düşündüğünüzü tahmin ediyorum. Çok haksız da sayılmaz bu düşünce ama tam olarak buradaki durumu da yansıtmıyor. Bir örnekle açıklamam sanırım daha aydınlatıcı olacaktır:
1 yıldan daha önceydi sanırım. Lokal (Dubaililere günlük hayatta Ingilizce ya da Türkçe 'lokaller' dediğimizden burada da aynı terimi kullanmak yanlış olmayacaktır) bir erkeğin Alman bir kız arkadaşına civardaki bir alışveriş merkezine yakın bir yerde tecavüz ettiğine dair bir haber okumuştum ingilizce lokal gazetelerden birinde. Kız olaydan 2 gün sonra karakola gidip şikayet etmişti lokali. Kızın anlattığına göre lokal kişinin arabasındayken (camlar da tamamen karartılmış olduğundan dışarıdan da belli olmuyor) erkek kıza tecavüz etmiş. Psikolojik bunalımda olduğundan dolayı hemen değil de 2 gün sonra karakola gidip şikayet etmiş. Sonuçta lokal erkek 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanırım bir miktar da para cezası sözkonusuydu.
Şimdi bir de erkeğin avukatının anlattığını dinleyelim: Kız zaten müvekkilinin kız arkadaşıymış ve olay günü de cinsel ilişkide bulunmuşlar. Buraya kadarki kısım iki taraf için de aynı. Yalnız avukatın dediğine göre kızın 15bin dirhem (yaklaşık 4000 dolar) kira borcu olduğundan erkek arkadaşından bu borcunu ödemesini istemiş. Erkek arkadaşı da ödemek istemeyince kız da böyle bir şikayete başvurmuş intikam almak için. Bu yüzden de beratını talep ediyordu müvekkilinin.
Sonuç hapis.
Burayı biraz bilenler bu tarz olaylara adlarının karışmasına bile katlanmak istemeyen lokallerin bu tavrını normal karşılar. Yani ceza verilmesini. Yalnız yine burayı biraz bilenler yine Dubai'deki ilişkilerin derecesini de biraz açıklayan bir olay bu aslında. Buraya gelen herkes para kazanmak için geldiğinden dolayı ilişkilere de yansıyor bu durum. Hani ilişkiler çoğunlukla çıkarların üzerine kurulu. Çıkar derken erkekler para kaynağı oluyor genelde.
Bu olayda geçen durumda da yine aynı durumdan kaynaklanıyor gibi benim açımdan bakınca.
Peki bu kızın milliyeti Ingiliz olsa ne olurdu? Lokal kişi yine cezalandırılırdı ve belki de 1 yıldan daha uzun bir ceza alması da sözkonusu olabilirdi.
Peki Filipinli olsaydı bu kız? Lokal kişi büyük bir ihtimalle sadece para cezasıyla da sıyrılabilirdi. Gerçi lokal biri bir Filipinliye tecavüz bile etmiş olsa, kız bu durumu yargıya götürmeye çekinirdi ve lokalin yaptığı yanına kar kalırdı.
Tecavüz eden Hintli ya da Pakistanlı olsaydı peki? İşte bu durumda mağdurun memleketinin önemi biraz daha azalırdı. Zira tecavüz eden Hindistan ya da Pakistan gibi burada pasaportu en değersiz memleketlerden gelmiş olduğundan kesinlikle suçu çok daha ağır bir şekilde cezalandırılırdı.
Aslında bu da biraz farklı bir yazının konusu ama insan hakları ve eşit(siz)lik konusu açılmışken bahsetmem lazım:
Bir keresinde buradaki hayat kadınlarının pazarlamasının oldukça aktif olduğu otellerin önünden geçerken polisin birini yaka paça gözaltına aldığını görmüştüm. Kıyafetinden anladığım kadarıyla Pakistanlı olma ihtimali yüksekti. Polis gayet sert bir şekilde bu şahsı götürürken oldukça sarhoş olduğu her halinden belli olan, kıyafetinden Arap olduğu rahatlıkla anlaşılan, biri de bu gözaltına alınan kişiye habire tekme atıyordu bir yandan. İçtiği alkolün etkisiyle ayakta bile durmakta zorlanan bu kişiye polisin müdahalesi de sözkonusu değildi.
Dedim ya biraz yukarıda, burada herkes eşit ama bazıları daha eşit.
Yine başka bir örnek var. Bu sefer örnek Abu Dhabi'den, başkentten: Etihad Havayolları'yla Abu Dhabi'ye gelen bir grup Avusturalyalı işadamı uçakta aşırı derecede alkol alıp sarhoş olunca hosteslere sarkıntılık etmişler, hatta biri hosteslerden birinin eteğini kaldırmıştı. Peki bu kişilere ne oldu? Birkaç gün hapiste tutulduktan sonra hostesin eteğini kaldıranın dışındakiler sınırdışı edildiler (Normalde bir daha gelememeleri gerekir ama ben o kadar da iyimser olamıyorum buradaki paranın gücünü gördükten sonra). Hapis dediğim de büyük ihtimalle karakola götürülmüşlerdir, hapisaneye değil. En aşırıya kaçan işadamı ise sanırım 1 ay kadar
hapiste tutulduktan sonra Avusturalya hükümetinin de baskısıyla sınırdışı edildi. Yine aynı noktaya geliyoruz.
Bu kişiler işadamı sınıfında değil de ekonomi sınıfında seyahat eden sıradan insanlar olasalardı ve bu tarz bir şekilde hareket etselerdi o durumda sonuç çok daha ağır olurdu onların açısından. Hapis, ve çeşitli işkencelerle geçebilirdi bu süre. Yine miliyetine bağlı olarak bu durum da değişirdi tabii ki.
Bu ve bunlar gibi birçok örnek daha verilebilir burada.
Son söz: "Dubai'de herkes eşittir ama bazıları daha eşittir".
16 Eylül 2009 Çarşamba
Sigara
Biraz geçmişe gidelim. Bizim evde annem de babam da sigara içer. Babamın günlük tüketimi ortalama bir paket kadardı. Hiç istisnasız içerdi her gün. Evin içinde de hani bizim rahatsız olup olmamamız sanki çok da umrunda değil gibiydi. Koltukta oturur ve bir yandan gazete ya da kitap okurken, tv izlerken ya da bizimle konuşurken, bazen yemek masasında yemekteyken... Her zaman içerdi sigarasını.
Anneme gelince annem de içerdi. Yaklaşık bir paket kadar yine. Gerçi ucuzundan seçmesi gerekiyordu sigarayı. Çünkü gizli gizli alıyor ve içiyordu. Babam biliyordu ve kesinlikle içmesini istemiyordu annemin. Yalnız daha nişanlılık döneminden itibaren annemin sigara içtiğini biliyor ve o zaman sesini çıkarmıyordu. Sonradan istemiyorum içmeni demiş anneme. Ama tiryakilere bunu nasıl anlatabilirsin ki? Bir de tehdit edince annemi, o zamandan sonra annem hep gizli gizli içmeye başlamış. Annem de civarımızda içerdi sigarasını. Yalnız yine de babamdan daha anlayışlıydı ve abartmazdı üstüste sigara yakarak.
Ağrı'yı bilen var mıdır? En son geçende yaşanılır şehirler listesinde memleketim sonuncu geldi tüm Türkiye'de. Her zamanki gibi. Yalnız şimdiki konu Ağrı olmadığından dolayı fazla detaya girmemek lazım. Şu kadarını bilmek yeterli, Ağrı aşırı yokluk, yoksunluk, yoksulluk yaşayan bir şehir. Sanırım sekiz yaşındaydım. Ağrı'da, sokaklarda kardeşim Vefa'yla dolaşırken yerde daha yeni yakılıp atılmış bir sigara görmüştüm. Yerini bile halen daha hatırlarım bu ilk sigarayı bulduğum zamanın. O zamanki Atatürk Ortaokulu'na inen bir yokuş vardı. Onun üstündeki sol taraftaki ara sokağın girişindeydi. Hikayenin en can alıcı noktası bu atılan sigaranın Parliament olmasıydı. Ağrı gibi bir şehirde Parliament sigarası içen pek bulunmazdı. Bakkallarda da pek bulamazdınız. Çünkü en pahalı sigaraydı o zamanlar. Tekel'in 3 katına yakın bir fiyatı vardı sanırım. Atılan da daha yeni yakılmış bu sigara olduğundan dolayı daha da değerliydi. Aldım yerden ve ağzıma götürdüm. Hafiften bir nefes çeker çekmez müthiş bir öksürük başladı. Çok ağırdı bu sigara. Gerçi o zamanki hassas ve zayıf ciğerlerimin de etkisi var bu öksürükte. Hemen atmıştım aldığım gibi. Benden sonra Vefa da denedi ve benim gibi öksürerek fırlatıp attı sigarayı. Ondan sonra başladı belki de nefretim sigaraya karşı. O kadar ki istediği kadar güzel ve çekici olsun, sigara içen bir kadın bende hiç istek uyandırmaz. Elinde o sigarayı gördükten sonra soğurum birden.
Sekiz yaşımdaki o deneyimim bana sigaradan uzak durmayı öğretmişti. Sonraki yıllarda önce Muş, daha sonra Van'da devam eden ilk ve orta okullar en son yine Ağrı'da devam etti. Bu arada bizim evin olduğu mahallenin çocuklarından farklı ve bağımsız büyüdüm. Belki bu da sigaraya daha sonra başlamamamın nedenlerindendir. Bir başka nedeni de hiç heves etmemem oldu sanırım. Bunun da nedeni belki de o zamanlar çocukların bu tarz şeylere heves etmeleriydi. Çok popüler olan herhangi bir uğraş bana itici gelebiliyordu. Bu da o konulardan biri olup çıktı işte.
Ilerleyen yıllarda, Ağrı'ya geri döndükten sonra halaoğullarının içtiğini farketmiştim bir keresinde. Niye içiyorsunuz, iğrenç bişi dememe rağmen onların yaklaşımı farklıydı. "Sigara içmeyen erkek değildir" diyorlardı. Ben de "Tamam o zaman, sigara içen erkekse ben değilim" diyordum. İçinde bulunduğum yaşı ve ortamı düşününce bu aslında tehlikeli bir yaklaşım ve konuşma biçimiydi. Ama erkekliğin sigara içmekle kanıtlanamayacağını daha o zamandan farketmiştim belki. Kim bilir? Aslında bu cevabın altında kişilik yapım da yatıyor bir nebze.
Tehditvari hiçbirşeyi yapmazdım ben. Buradaki -di'li geçmiş zaman kipi aslında çok da doğru değil. Çünkü halen daha tehdit edildiğimde kaybedeceğimi, doğru olmadığını bilsem bile geri adım atmam. Belki beni güçlü yapıyor belki de zayıf. Bu yönümü bilenler daha farklı yaklaşabilir bana ama böyle işte.
Sonraları ortaokul, lisede falan da yine sigara içen arkadaşlar vardı ama benim yakın arkadaş çevremde yoktu hiç. Büyüdükçe sigarayı da hayatımdan iyiden iyiye uzaklaştırıyordum. Çevremden de sigara içenleri. Üniversitede sınıfın içinde oturduğu yerden sigara içenleri uyarıp pencere kenarında ya da sınıfın dışında içmelerini söylediğim çok olmuştur. Köln'deyken pek de bi sorun olmadı sigarayla ilgili. Sadece bir olay. 2004 yılı eylül ayıydı sanırım. Ya da ekim. Yahya kendi projesine başlamıştı. Ben de ona çevreyi, Köln'ü gösteriyordum boş zamanlarımda. Üniversitenin içindeki Asta Kafe'ye gitmiş ve şansa parti olduğun öğrenmiştik. İçeride içkiler de ücretsizdi sonradan öğrendiğimiz kadarıyla. İçerken bir Alman'la tanıştık. Adam otuzbir yaşındaydı ve başka Türk arkadaşlarının da olduğunu söyleyerek bize sigara ikram etti. Hani büyüklere saygıdan dolayı kabul etmek gerekir ya kendimize birşey uzatıldığında, biz de aldık. Sonra yakmak da gerekti. Gerçi ben sigara yandıktan sonra elimde tutmakla yetindim. Yahya biraz içti de. Aslında orada sigarayı yakmamın ana nedeni karşımdakini kırmamaktı. Aynı zamanda da kendi inandıklarımdan taviz vermemek. En kolay yolu bu geldiğinden sigarayı alıp yaktım ama içmeden elimde tuttum.
Döndükten sonra Dubai'ye geldiğimde de. Özellikle Cihat abim işçi kampında kalacağım sıralardaki oda arkadaşımı seçerken sigara içmeyen Levent'i seçmişti. Bu da benim açımdan çok iyi oldu. Yoksa sürekli bir tartışma ortamı doğacaktı. Gerçi kendisi villada yakın arkadaşı ve adaşı Cihat'la aynı odada kalıyordu ve bu yakın arkadaşından dolayı da odası baya bi sigara dumanı altında kalıyordu sık sık. Sigarayı sevmiyor olmasına rağmen benim kadar da nefret boyutunda değildi onunki. Bu yüzden katlanması daha kolay oluyordu. 1,5 yıl sonra ben de villaya geçmiştim ve Tolga'nın yanı boş olmasına rağmen geçmemiştim onun odasına sigaradan dolayı. Aşağıda salondan bozma odada sigarasız ortamda kalmak daha iyi gelmişti. Staff kampı yapıldıktan ve oraya taşındıktan sonra abimin arkadaşı Cihat'la aynı villaya düşmüştük. Ben sigaradan rahatsız olmama rağmen hiç de keyfini bozmazdı Cihat. Bu yüzden de birlikte çok fazla zaman geçirmezdik. Zaten günde iki paketi rahat bitirirdi. İki-üç sigaradan sonra içerisi dumanaltı olduğundan dış kapıyı açmak gerekiyordu. Bir süre sonra ben artık salona pek fazla uğramaz olmuştum. Şimdiki durumda rahatım gayet yerinde. Ev arkadaşım sigara içmiyor.
Yalnız son oniki günüm Dubai'de. Belki de onbir gün. Şimdiki ana amaçlarımdan biri anneme sigarayı bıraktırmak. Vefa da geçen yıllarda başladı sigaraya. Onun da bırakması lazım. Bakalım nasıl olacak? Başarmalıyım bunu, başaracağım da. Hem ne güzel memlekette her yerde sigara da yasaklandı. Barlarda bile sigara içilmiyor. Bi de şu meşhur zam gelse herşey çok daha güzel olacak bizimkilere o zamana kadar sigarayı bıraktırabilirsem :)
Yukarıda bahsettiğim iki olayın dışında sigara hep benden uzak durdu, ben de ondan. Hayatımın bundan sonraki kısmında da aynı şekilde devam edecek.
9 Eylül 2009 Çarşamba
Yazmak...
1. sınıfa geçtiğimde yine bu devam etti. Yani yazım halen daha çok kötüydü. Öğretmenim Türkan Hanım bazen benimle birlikte sınıftaki birkaç öğrenciyi daha masasına götürür ve yazımızı düzelttirmeye çalışırdı. Sınıfın en başarılı birkaç öğrencisinden biri olmama rağmen en kötü yazı da sanırım bendeydi.
Yazmayı hiç önemsemezdim. Babamın yazısı kendisine göre çok güzeldi ve benim de öyle yazmamı isterdi. Ilk yıllar çok da üstünde durmadı bu yazı işinin. Evimiz 2. sınıftan sonra Muş'a taşındı ve orada da kötü yazıya devam ediyordum. O zamanlar babam artık olaya el koymuş, yaz tatillerinde benden ve Vefa'dan (ki Vefa'nın da yazısı benimki gibi kötüydü) her gün bir sayfa yazı yazmamızı istiyordu. Yazın o sıcak günlerinde evde oturup en az 1 saat yazı yazmak. İşkencenin farklı bir türü. Yazıya çok önem verirdi. Ben bikaç kere sonraki bikaç günün yazısını yazar, sonraki günlerde işi iyice sallar ve en son bi sürü yazı ödevimi biriktirirdim. Sonuçları çok da iyi olmazdı bu durumun.
Okuldaki öğretmenimiz beni çok severdi. Gerçi her gün ödev yapmadığım için dayak yerdim ama yine de diğerleri yaparken benim yapmadığımdan dolayı döverdi öğretmen sadece, yoksa ilkokul boyunca hep en iyi birkaç kişi içindeydim. Yazmaktan bu kadar üstüme gelinmesinden dolayı nefret ediyordum. Sınavlar ve karneler sorunsuz tek tip gelmesine rağmen yine de yazı konusunda fırça yemekten kurtulamıyordum bir türlü.
8 Eylül 2009 Salı
Konuşmak mı susmak mı?
Yine başlıksız...
Dubai'yi karabasan yapan yönü
Başlıksız...
5 Eylül 2009 Cumartesi
Dubai - Bir rüya şehir mi yoksa bir karabasan mı?...
Devam edecek...