31 Ağustos 2015 Pazartesi

Toms Ayakkabı - One For One

 
Aranızda Toms marka ayakkabısı olan var mı?

Peki kutusunun yan tarafında yazan "One for One" yazısının anlamını bilen var mı? İngilizce'de doğrudan çeviri ile anlaşılabilecek anlamından söz etmiyorum. Gerçekten de firmanın niye böyle birşey yazdığını bilen var mı?

"Toms'larımı mı giysem yarın?"
"Bu Toms'lar çok rahat"
"Yeni Toms'larımı gördün mü?"

Bu ve benzeri konuşmalara şahit olmuşuzdur. Geçende sokakta geçerken birinden duydum. "Toms'larımı tatile götürsem mi?" diye konuşuyordu. Nedir peki Toms ayakkabıları bu kadar ünlü yapan? Birçok markanın benzer ürünler üretmesine neden olan Toms'un ne özelliği var? Bir yandan onlarca farklı markanın (kimi ünlü markalar da dahil) bir yandan ise taklitlerinin dolaştığı Toms ne işe yarar?

Gördüğüm kadarıyla Beymen, Boyner, Vakkorama gibi büyük ve lüks perakendeciler başta olmak üzere birçok farklı dağıtıcı Toms ayakkabılarını Türkiye'ye getiriyor. En ucuzu ise 200 liranın üstünde olan modelleri yüzünden Toms'a lüks ayakkabı gözüyle bakabiliriz.

Toms ayakkabılarının kökeninin ise lüks ile pek alakası yok aslında. Bildiğimiz ayakkabıların geçmişi Pireneler'deki çobanların yerel Jute denen bitki lifinden yapılma malzemesi olan bir ayakkabıya kadar gidiyor. 4000 yıllık geçmişi var bu ayakkabıların. Alpargatas ya da Espardille deniyor. Dediğim gibi, son dönemde bu kadar moda olan ayakkabılar aslında çobanların ayakkabıları. 

Gelelim Toms'un hikayesine: Blake Mycoskie, Toms'un kurucusu, 2006 yılında Arjantin'e gidiyor. Orada ayakkabısı olmayan çocukları ve bu ayakkabı yoksunluğunun yarattığı özellikle sağlık sorunlarını görüyor. Ayakkabısı olanların ise "alpargata" denen yerel ayakkabılar giydiklerini farkediyor. Oldukça basit ve maliyeti düşük olan bu ayakkabılar ilgisini çekiyor. Orada bu fikir aklına geliyor. Yani Toms'un çıkış fikri. Oradan dönmeden önce de 250 tane örnek yapıp ABD'ye geri dönüyor.

Döndükten sonra biraz da ailesi ve arkadaşları ile üstünde uğraşıyor ve Toms, yani ''Tomorrow's Shoes'' ortaya çıkıyor. Yalnız asıl amaç sosyal bir probleme çözüm sağlamak olduğu için Maycoskie ''One For One'' diye çıkışını yapıyor. Aldığınız her ayakkabı için aynısından bir taneyi Arjantin'de ihtiyacı olan düşük gelirli kesimdeki insanlara, çocuklara hediye ediyor. Diğer bir deyişle o giyilen ayakkabıların aynılarını başta Arjantin olmak üzere dünyanın birçok yerindeki fakir insanlar da giyiyor bu proje sayesinde.

49$ fiyatı olan klasik model Toms ayakkabının aynısını dünyanın bir yerindeki ihtiyacı olan insanlara veren bu projedeki güzel olgu firmanın, yani Toms'un reklam yapmıyor olması. Birçok Adidas, Puma, Nike gibi ayakkabı markaları milyonlarca dolar parayı reklama harcarken Toms'un reklamını kullananlar ve projedenu haberdar olanlar yapıyor. Ben mesela ''Sosyal Girişmcilik'' ile ilgili Barış Üniversitesi'nin online eğitim programı sırasında öğrendim. Sonraki hedefim bir adet bu ayakkabılardan alarak projeye katkı sağlamak oldu.

Proje ayakkabı olarak başlamasına rağmen sonrasında gözlük, çanta, aksesuar gibi ürünlerle zenginleşerek büyüdü. Birçok firma tarafından reklama harcanan para ise zenginleri daha da zenginleştirmek yerine ihtiyacı olan insanlara doğru gitti.

Kurucu Blake Maycoskie bir röportajında ilk zamanlarda havaalanında karşılaştığı, ayağında Toms ayakkabılardan olan bir kadına sormasının hikayesini anlatıyor. Söylediğine göre kadın kendi öz annesinden bile çok daha heyecanlı ve istekli bir şekilde Toms'un hikayesini anlatmış.


Müthiş birşey bu gerçekten de. Düşünsenize yaptığınız birşeyi başka biri ailenizden, en yakınlarınızdan dahi daha büyük bir heyecan ile anlatıyor. Toms'un asıl gücü de burada sanırım.

Sonrasında yerel ekonomilere kötü etki ettiği yönünde ciddi eleştiriler almış Toms. Çünkü ücretsiz dağıttığı ayakkabılar yüzünden yerel ayakkabıcılar ayakkabı satamaz olmuş. Bir yandan iyi yapmaya çalışırken diğer yandan zarar verdiklerini farkedince ayakkabıları yerel üreticilerden temin etmeye başlamış Toms. Böylece yerel ekonomiye de katkı sağlamış.

İlk yıl 10.000 (onbin) ayakkabı dağıtan Toms'un ikinci yıl dağıttığı ayakkabı sayısı 200.000 (ikiyüzbin). Evet, yanlış duymadınız. 200.000 çift ayakkabı dağıtmış Toms ikinci yılında. Kurulduğu 2006 yılından bu yana 37.000.000 çift ayakkabı dağıtmış dünyada birçok ülkedeki ihtiyaç sahiplerine. Ayakkabının dışında başlattığı gözlük satışı işinden kazancının bir kısmını ihtiyacı olan insanlara görme yetisini tekrar kazandırmaya harcamış.


Müthiş bir hikaye, değil mi? Yani o aldığınız Toms ayakkabılar sıradan birer ayakkabı değil. Dünyanın başka bir yerinde bir insana yardım ettiğinizi de bilerek almak lazım. Blake Maycoskie, ilham alınması gereken bir girişimci. Hikayesinin bir kısmını ve aldığı ödülleri kendi sitesinden okuyabilirsiniz. Toms

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Farkındalık, Farkında Olmak

Öğrenciydim. AEGEE-İstanbul'a katılmıştım ve güzel şeyler yapıyorduk. Bir sene kadar yoğun çalıştıktan sonra diğer arkadaşların da destek ve yönlendirmeleriyle yönetim kuruluna üye olmaya karar vermiştim. Başkan yardımcılığıydı istediğim görev.

İki başkan yardımcılığı pozisyonu vardı ve biz üç adaydık. Ben, Burak ve Levent. Herkes ayağa kalkıp üyelerin karşısına diziliyor, sonra da neler önerdiğiyle, neler yapacağı, neler yapmayı planladığıyla ilgili soruları cevaplıyordu. Sıra bana gelmişti. Alper bana ''Nedir Avrupalılık?'' diye sormuştu. Evet, ''Nedir Avrupalılık?''

O zaman gelişime açık olmak, eğitim, topluma fayda sağlamak gibi şeyler söylemiştim. Sonradan öğrendiğim kadarıyla asıl beklediği cevap bu değildi Alper'in. Ona göre ''Avrupalı olmak'' demek ''Farkında olmak'' demekti. Farkında olmak etrafında, yaşadığın şehirde, ülkende ve dünyada. Neyin olup bittiğinin farkında olmak ve yanlış ve/veya eksik gördüğü konularda birşeyler yapmak, elini taşın altına koymaktı. Ya da ben öyle hatırlıyorum.

Bazen düşünürken aklıma gelir. Şimdi de düşünürken aklıma geldi. Hayatımın son on seneden fazla bir zamanını ''farkında olmak'' için kendimi geliştirme çabalarıyla geçirdim. ''Farkında olmak''tan kastım herşeyin, her olup bitenin neden ve nasıl olduğunu düşünüp anlamaktan geçiyordu. Kimi zaman çok basit konuları dahi anlayamayabiliyordum. Özellikle de hayat ve insan ilişkileri konusunda. Ya da insanların tartışmaları, kavgaları ve bunların nedenleri konusunda.

Benim ''farkında olmam'' biraz daha farklı sanırım. Mesleğim olan mühendislik, hobim olan fotoğraf ve dans hep etrafımda olup bitenle, dünyada yaşananlarla ilgili daha bi farkında olmama ciddi anlamda katkı sağladı. Neden-sonuç ilişkisi içinde herşeyi düşündüm. Her yargıdan, her olaydan, kazadan, yaşanandan sonra ''neden?'' sorusunu sordum. Sonrasında ise bu ''neden''in nasıl bir ''sonuç'' doğurduğunu.

Hayatta yaşadığımız herşeyin bir nedeni ve bir sonucu var. Dündü sanırım, Radikal.com.tr'de bir yazı okumuştum. Doktora öğrencisi olan yazar terörün hepimizin sorunu olduğunu, hepimizin terör konusunda sorumlu ve problemin bir parçası olduğumuzu istesek de istemesek de kabul etmemiz gerektiğini anlatıyordu. Yine neden-sonuç ilişkisi içinde düşündüğümde onun kadar bilimsel ve doğru kelimelerle ifade edememiş dahi olsam onun gibi düşünmüş olduğumu gördüm. Farkında olduğumu bir kez daha hatırlattı bu durum bana.

Hayatta farkında olmak lazım birşeylerin.

Mesela sokakta, açık havada dahi sigara içtiğimizde o dumanın sadece bizi değil çevredeki diğer insanları da etkilediğinin farkında olmamız lazım.

Sigara içtikten en erken onbeş dakika sonra çocuklarımızın yanına yaklaşmamız gerektiğinin farkında olmamız lazım.

Trafikte karşıdan karşıya geçerken yolun kimin hakkı olduğunu düşünerek, yaya geçidinde yayalar beklerken arabamızla geçerken aslında onların yol hakkını çaldığımızın farkında olmamız lazım.

Bir yerde sıra beklerken aradan ''kaynak'' yaptığımızda başkalarının zamanını çaldığımızın farkında olmamız lazım. Ve zamanın çalındığında asla geri verilemeyen tek şey olduğunun da farkında olmamız lazım.

Karşımızdaki ile konuşurken onu kırmama konusunda azami özen göstererek kırılan bir kalbin ne kadar çalışsak, çabalasak da kolay kolay eski haline gelmeyeceğinin farkında olmamız lazım.

Birilerine sinirlendiğimiz için bağırıp çağırdığımızda başkalarını da rahatsız ediyor olduğumuzun farkında olmamız lazım.

Çevremizde olan biten haksızlıklara konu bizimle ilgili olmasa dahi karşı çıkma ve gerekli mercileri uyarma konusunda farkında olmamız lazım.

Her zaman duygusal değil gerektiği yerde akılcı kararlar da almamız gerektiğinin farkında olmamız lazım.

Güvenin talep edilebilecek birşey olmadığının, ancak kazanılabilecek birşey olduğunun farkında olmamız lazım.

İnsanların doğruyu duyma hakkının farkında olup onlara yalan söylemememiz gerektiğinin farkında olmamız lazım.

Bazen maddi bazen manevi çıkarlarımız için yolumuzdan çıkınca kazandığımızın kaybettiğimizin yanında cüce kaldığının farkında olmamız lazım.

Dünyada bizden bir tek olduğunu, aynı durumun tüm diğer insanlar için geçerli olduğunu farketmemiz lazım. Bu yüzden de hiçkimsenin, hiçbir başka kişiden, hiçbir ırkın bir diğerinden, hiçbir dinin bir diğerinden üstünlüğü ya da aşağılığı olmadığının bilincinde, farkında olmamız lazım.

Herkese asgari sevgi ve saygıyı gösterme konusunda farkında olmamız lazım.

İnsanların gösterdiği iyi niyetin onların aptal olduğu anlamına değil, iyi niyetli olduğu anlamına geldiğinin farkında olmamız lazım.

İster kabul edelim ister etmeyelim etrafımızda doğrudan olmasa da dolaylı olarak birçok konuda nedenlerin bir parçası olduğumuzu unutmayalım.

Şüpheli birşey olduğunda ''kimin yararına?'' sorusunu sorarak doğruyu bulmaya çalışmamız gerektiğinin farkında olmamız lazım.

Bize akıl verildiğini, bu aklın bizim kullanımımız için verildiğini, israf etmek için verilmediğini bilerek buna göre davranmak lazım.

Hayatta her kararımızın başkaları kararımızı etkilese de aslında biz onlara etkileme izni verdiğimiz için o kararların bizim kararlarımız olduğunun farkına varmamız lazım. İyi ya da kötü sonuçların hep bizim kararımız sonucunda ortaya çıktığını bilmemiz lazım.

Kendimiz için istediğimiz şeylerin aynısını başkaları için de isteme yürekliliğini gösterme konusunda farkında olmamız lazım.

''Bazıları'' sözkonusu olduğunda normalde kabul edeceğimiz şeyleri reddetmememiz lazım. ''Tamam, ama...'', ''Haklısın, ama...'' ile başlayan cümle kurmamamız gerektiğinin farkında olmamız lazım.

Yere attığımız çöpün kanalizasyonun içine gidip diğer insanların attığı çöplerle birlikte birleşerek kanalları, su yollarını tıkayabileceğinin farkında olmamız lazım.

Aynı zamanda yere attığımız çöpün onlarca, belki binlerce sene yerde kalabileceğinin farkında olup ona göre çöp kovalarını kullanmamız lazım.

Bilgisi olmayıp fikri olanlardan olmamamız lazım.

İnsanları bilgili-bilgisiz, eğitimli-eğitimsiz diye ayrımlara sokmadan herkesin eşit olduğunu kabul etmemiz gerek. 

Bu liste daha uzar gider..

Amaç belli ama. İnsanların biraz daha farkında olmalarını sağlamak. Farkındaysak ne mutlu bize. Değilsek de acilen farkında olma çalışmaları yapmak lazım..