28 Haziran 2012 Perşembe

UConn'dan Notlar

Bu yaziyi Connecticut Universitesi'nin bunyesindeki otelden yaziyorum. Geleli 12 gun olmus bile. Eglenceli gecti aslinda bu 12 gun. Bir de mouse pad surekli engellemese beni yazarken harika olacak cidden.

Neyse, istedigim gibi yazamiyorum. Iyisi mi uyuyayim. Uyandiktan sonra daha duzgun yazarim.

Guzel geceler..

15 Haziran 2012 Cuma

İşyerinde Yaşananlar

Böylece bir yer daha bitti kafamda. Aslında ne umutlarla başlamıştım buraya. Hep böyle olmak zorunda mı? İnsanlar hep patrondan çok patronluk yapmak zorunda mı? Niye böyle oluyor?
Bugün İstanbul'daki son günüm. Yarın sabah erkenden New York'a uçmak üzere buradan ayrılıyorum. Bu projenin başvurusunu daha Şubat ayında yapmıştım. Taa Şubat ayında. Düşünsenize, 5 ay olmuş. Ve daha o zaman konuşmuşum şefimle, 3 hafta olmayacağımı. Nedense son güne gelince herkes bir başka alemde oluyor. Verilen sözler, konuşulan konular hep unutuluyor. İnsanların kafasında sadece gideceğin var. Şirket ne yapar sen gidersen? Telefon almak lazım oraya gidince. Ulaşması lazım insanların sana. Zor işler bunlar. Çok zor. İnsanın kendi işini yapması lazım. Kendi tatilini de seçmesinin ana yolu bu! Diğer türlü olmuyor bu işler. kendi tatilini seçemiyorsun. Aylar önceden konuşuyor haber veriyorsun. Son ana bırakmıyorsun hiçbir şeyi. Fakat son anda ne oluyorsa oluyor ve insanlar niye gidiyorsun diyor. 3 hafta uzun değil mi diyor. Ya da gelecek sene de olmasın böyle diyor. Sanki eğlenmeye gidiyorum 3 haftalığına? Ki eğlenmeye de gitsem kime ne? Benim zamanım, benim param, benim izinim.

Derdiniz ne be kardeşim?

Eğer bir yerde çalışıyorsam, zamanı geldiğinde izin de kullanmak en doğal hakkımdır. Yok bundan sonra iki hafta üstüste izin kullanmayacakmışım. Niye? Çünkü patron öyle istiyor. Çünkü sen gidersen müşterilere kimse cevap veremez. Sorunlar yaşıyoruz. Bir firma bu kadar mı aciz olur?

Gitmek lazım, yaşamak lazım, istediğin gibi gezebilmek lazım...

Patrondan daha çok patroncu olan yerde durmamak lazım. Ne kadar çok patron o kadar büyük problem. Bir yerde bir patron olur, bir sürü değil. İş hayatında en sevmediğim durumlara düştüm yine. Ne kadar çabalarsan çabala olmuyor. İnsanlara aylar öncesinden haber veriyorsun, olmuyor. Anlatıyorsun, söylüyorsun. Bak bu kadar kalacağım diyorsun. Yok, olmuyor kardeşim, olmuyor işte. Niye zorluyorsun ki? Anlamayan anlamıyor. Daha doğrusu anlamak istemeyen anlamıyor. İnsanlar böyle programlara katılabilmek için ne paralar akıtıyor. Nasıl çabalar sarfediyor. Para akıtarak bile yapamayanlar var. Ama o aşamaların hepsini geçmişsin, son aşamaya gelmişsin. Gerçi ne son aşaması, herşey tamam. Bir gitmek kalmış. Onda da gidemiyorsun. Niye? Çünkü insanlar senin ne dediğin dinlememiş ki. Dinlemeyince ne oluyor peki? Böyle son an golleri atılıyor işte.

Bu saçmalıklar hep beni mi bulmak zorunda? Nereye kadar? Aslında belli nereye kadar olduğu. Kendi işimin patronu oluncaya kadar. Kendi işim. Ne yapacağım peki iş olarak? Asıl soru da orada ortaya çıkıyor.Yapılacak belli olduktan sonra nasılını ve ne olduğunu belirlemek o kadar da zor değil aslında.

Bunu bana yapmaya hakları yoktu. Beni son anda böyle germeye hakları yoktu. Hiç kimsenin hem de. Şimdi yukarı eski müdürümle de konuşmaya çıkıyorum.