25 Haziran 2014 Çarşamba

Kartpostal Gönderme Kültürü

Çocukken hatırlarım bayram, yılbaşı kutlama kartlarını. Ya da doğumgünü kartlarını. O zamanlar şimdiki gibi facebook, eposta, twitter gibi elektronik iletişim yolları ve sosyal medya yoktu tabii ki. Bilgisayarı bile çok sonradan, lisede okurken okulumuzun fi tarihinden kalma sabit diski bile olmayan Windows 3.1 kullanan bilgisayar laboratuvarında görmüştüm ilk olarak.

O zamanlar insanlar birbirlerine kart gönderirdi. Dedim ya, hemen her türlü kutlama için gönderilirdi bu kartlar. Severdim sanırım ben de o kart göndermeleri. Gelen kartları okumaları. Sonra, yine sanırım benim lise dönemime denk geliyor, 90ların sonlarına doğru, elektronik kartlar ortaya çıktı. Sesli olanı, hareketli görüntülü olanları, kar yağanı, oyuncak ayıcıklı, barbie bebekli gibi pek çok çeşidi ortaya çıktı. Hepsi elektronikti ama. Yani bilgisayar başında bakılabiliyordu, dokunarak değil. Kartondan yapılan kartpostalların iki katlısı, içinde çeşitli şekilde katlanmış figürlerin olduğu modeller de vardı tabii ki. Bunlar birbirleriyle yarışırken kartpostal göndermek yerine elektronik kartpostal göndermeyi tercih etmeye başlamıştım. Daha modaydı hem elektronik kartpostal. Özellikle doğumgünü kutlamalarında. Hele de tüm arkadaşlarının doğumgünlerini tek bir yerde toplayıp sene boyunca sana hatırlatma lüksünü de ekleyince bu duruma, değme keyfime. Tabii sene 2000'lerin başları olmuştu bile o arada.

Zaman geçtikçe bir de baktım insanlar geziyor. Hem de çok. Gezdiğin, gittiğin memleketten göndermesi en kolay ve en az masraflı hediye de sanırım kartpostal oluyordu. Yıldız'da öğrenci asistanken gelen bir misafirimizin, Alman bir profesörün, yaptığı hediyelik alışverişinde kartpostal alması dikkatimi ciddi anlamda çekmişti. Arakdaşlarına, yakınlarına göndereceğini söylemişti sorduğum zaman.

Birkaç sene sonra Mısır'da yaşayan bir arkadaşım Avusturya'dan aldığı kartı Mısır'dan Türkçe olarak gönderince müthiş hoşuma gitti bu durum. Galiba o zamandı kartpostal göndermeye ve bir yerlere giden arkadaşlarımdan kartpostal istemeye başlamam. En başta ailem olmak üzere başladım bir liste oluşturmaya. O dönemden sonra hemen her gittiğim yerden gönderdim kart bu arkadaşlarıma. Liste büyümeye başladı tabii sonraları. Benim gönderdiğim arkadaşlardan kartlar gelmeye başladı. Hem yurtdışındayken hem de İstanbul'da. Daha önce Mısır'da yaşayan arkadaşımın Brezilya'dan Kasım ayında gönderdiği kart elime ancak Nisan gibi ulaşmıştı. En uzun yolculuğu yapan kartımdı sanırım bu.

Herşeyin hızlandığı günümüzde bazı şeylerin hızlanmayıp normal hızında gelmesini beklemek.. Kartpostal konusunda en sevdiğim şey sanırım bu.

Evde buzdolabımın üstünde Brezilya, İspanya, Belize, ABD, Singapur, Almanya, Fransa, Dubai, Avusturalya, Avusturya, Macaristan ve daha farklı bazı ülkelerden gelen kartlar var. İşin güzel yanı ise tüm bunların ben hatırlamadığım, aklımın ucundan bile geçmediği bir zamanda gelmeleri. Bazı insanlar için kart göndermek dediğinde akla ilk gelen bunun kartı göndereceği insanda yaşatacağı mutluluktan ziyade göndermek için yaşayacağını düşündüğü külfet ne yazık ki. Benim için ise bu külfetten ziyade bir mutluluk kaynağı. Çünkü kartı gönderdiğim kişinin o kartı alırken yaşadığı mutluluk, bunu bana ifade ederken yansıttığı mutluluk, paha biçilmez..

Bu yüzden, bence, kartpostal dediğin elden verilmez, çünkü adı üstünde: Kartpostal. Yani postalanan kart :) Elden verilen değil.

Diyeceğim o ki kartpostal postalanmak içindir.