25 Kasım 2009 Çarşamba

Ermenistan-Gürcistan Yolculuğu - Istanbul-Kars-Gürcistan-Ermenistan sınırı...

11 Kasım'da Ermenistan'a gitmek üzere yola çıktım. Güzel ve maceralı bir yolculuk oldu bu. Belki de hayatımın en büyük macerası şimdiye kadar. Tabii daha önce Şubat ayında Sofya'ya giderken gece yarısından sonra 3 saat kışın ayazında trende kalorifersiz kalmayı da saymazsak. Bu başka bi blog konusu aslında...
Normal şartlarda yolculuk İstanbul'dan 14.10'da başlayacak ve gece olmadan varacaktık Gümrü'ye. Ermenistan'ın ikinci büyük şehri Erivan'dan sonra. Türkiye-Ermenistan sınırına göre Kars'ın simetriğinde kalan bu şehir oldukça da güzel bir Ermeni şehri. Iki şehri de kuran Ruslar'dan dolayı birbirlerine benzer özellikleri de yok değil.
'Gece olmadan' derken aslında tam varış saatimizi bilmememize rağmen tahmini gece yarısından önce varma gibi bi düşünce vardı kafamda. Tabii olaylar hiç de öyle gelişmedi...
Normalde yurtdışı olduğunda daha erken gitmeme rağmen bu sefer yurtiçi olduğundan biraz daha rahat davrandım ve uçağın kalkmasına bir saat kala evden çıktım.
(Yalnız bu arada bir önceki geceden de bazı konuları bahsetmem gerek. Ankara'dan gelecek arkadaşlarla Kars'ta buluşacakken sınırın 18.00'de bizim taraftan kapanacağını öğrendikten sonra mecburen Ankara'dan gelecek arkadaşlar önce Istanbul'a geldiler, sonra hepberaber gittik Kars'a; bir sürü mail trafiğinden sonra aldığımız bir kararla birlikte)
Özge'yle gitmeden bir hafta kadar önce tanıştık internette. Abdurrahman (Apo) ve Ulaş'la da. Sanem'le ise sadece gidiş öncesi havaalanında tanışma fırsatımız oldu. 4 erkek 4 kız gitmemiz gereken projeye 3 erkek 2 kızla gidecektik.
Kars'a kadar olan yolculuk gayet normal geçti. Sonrası ise macera başlıyordu:
Kars'ta indiğimizde zaten rötarlı kalkan uçağımızdan (14.35 civarı ancak kalkabildik) dolayı biraz acele hareket etmeliydik. 15.45'te indik Kars'a ve şehre uğramadan doğrudan Posof/Vale sınırına doğru yola çıktık. Bir taksiyle pazarlık sonucu 240 liraya anlaşıp yola çıktık. Yolda şöförümüzün isteksizliğinden midir, yoksa gerçek bir sorundan dolayı mı bilinmez ama araba sıkıntı çıkarınca sınıra varmadan önceki son kasaba olan Posof'da durduk. O arada tabii bir sürü telefon trafiği ortaya çıktı. Herkes birilerine ulaşıp bizi sınıra götürme derdindeydi çünkü. Aklıma ilk gelen Çağlar oldu. Posof Ardahan'ın ilçesi. Aslında Ardahan'a gidip oradan geçmek gibi bir düşünce vardı aklımda ama sonra Apo AKP'deki bağlantıları sayesinde Posof belediye başkanına ulaşıp da bize bir araba ayarlatınca rahatladık biraz daha. Ben de Çağlar'ın amcaoğlunu arayıp yine teşekkür ettim. Posof'da belediye başkanı ile kaymakam karşıladı bizi. Ufak bi sohbetten sonra geldiğimiz gibi bir Doblo ayarlandı ve ufak bi alışveriş sonunda yola çıktık. Yola daha tam çıkamadan dükkanvari bir benzinciden yakıt almayı saymazsak tabii...
Sınırın kapanış saati gittikçe yaklaşıyordu. 18.00'den önce orada olmalıydık. Iki sınırı birden geçeceğimizi düşününce en geç 17.30'da orada olmak gerekti aslında. Neyse ki ikinci araba sıkıntısız bir şekilde bizi sınır kapısına kadar bırakabildi. Sınırda yüklerimizi toparlayıp çıktık arabadan ve yaya olarak ilerledik sınır karakoluna. Orada, Türkgözü'nde, pasaportlarımıza çıkış işlemleri yaptırdıktan sonra yürüyerek geçtik Vale'ye doğru.
Onca çantayla yaya sınır geçmeyi de ilk defa yaşıyordum. Garip bir duygu. Sanki yeniden gençleşiyorum. Dört sene Dubai maceramdan sonra yeniden eski gençlik çalışmalarına adım atıyordum işte. Aktif olarak ve grubun koordinatörü olarak bir yandan da... Ne koordinatör ama... Gençlik ateşinden tamamen olmasa da kısmen uzaklaşmış bir koordinatör...
Gürcü sınırı ile Türk sınırının arasında 20km kadar bir mesafe olduğuna dair bir konuşma geçmişti yoldayken. Kim ilk söylemişti acaba? Sınırlar arasının sadece 100m kadar olduğunu gördük orada. Türkgözü'nde görevli polislere Gürcistan sınırına gitmek için taksi var mı diye sorduğumuzda göstermişti o 100m uzaktaki Gürcü sınır kapısını...
Girişte sıkıntısız geçtik yine. Benim dışımda tabii ki. Cebimde gezmekten ve benimle bayaa bi seyahat etmiş olan pasaportum içi neredeyse düşmek üzereydi. Gürcü polisi yapıştırıp getirmemi istedi oraya. Ben de Türkgözü'ndeki polislere götürdüm hemen. O ara ilk anda koşarak geçtiğim sırada çok yanlış bir şey yaptığımın farkına vardım. İki sınır arasındaydım ve koşuyordum. Yanlış anlamaya çok açık bir yerdi burası. Hatta herhangi bir polis beni vurabilirdi de koştuğum sırada, şüpheli olduğumu düşünerek. Neyse ki bütün bunlar kafamın içinde şimşek hızıyla geçer geçmez bikaç saniye önce başlamış olduğum koşuyu hızlı yürümeye, sonra da normal yürümeye çevirdim. Asker olmasa bile civarda çok sayıda köpek vardı güvenlik güçlerine yardımcı olmak üzere çalışan. Tehlikeli bir durumdu bu da. Genç bir polis pasaportumu plastik yapıştırıcısıyla yapıştırdı sağolsun. Yalnız plastik yapıştırıcısı olduğundan çok çabuk bir şekilde yayılıyordu bu yapıştırıcı. Pasaportumu değiştirmemi de böylece biraz daha erkene aldım bu yüzden. Sınır görevlisi bu sefer yine sorunlu olmasına rağmen birşey demedi ve bastı mühürü. Özge diğer arkadaşlar geçmiş olmasına rağmen beni beklemişti geride kalıp. Bense işim biter bitmez hemen çantamı da alıp geçtim diğer tarafa. Gerçi tam giderken arada kaldım gidip gitmeme konusunda ama sonra gitmeye karar verdim. Doğru bir hareket olmamasına rağmen. Hani beni beklemişse benim de onu beklemem gerekirdi doğal olarak... Özge'nin pasaportu yeşil olduğundan, üstünde de 'Special Passport' yazdığından dolayı Gürcü polisi biraz dikkatli baktı pasaportuna Özge'nin. Sonra durumu anlatınca biz, sorun çıkarmadan onayladı girişimizi...
Gürcü polisi önce pasaporttaki fotoğraf kısmını tarıyor, sonra hemen önünceki kamera aracılığıyla fotoğrafımızı çekiyor ondan sonra ise kaydımızı giriyordu sistemine. Gayet doğru ve mantıklı geldi bi yaklaşımları. Akıllı bir sistem kurmuşlar. Ruslar'dan almış olabilirler belki... Kim bilir?
Daha Kars'a varmadan itibaren Karen mesaj atıp durumumuzu kontrol ediyordu. Bizim saatimize göre 17.00'de varmıştı şöför sınırın Gürcistan tarafına. 777 Plakalı kırmızı bir Ford minibüs gelecekti. Garik adında şöförüyle birlikte. Sınırda Garik'e attığım mesaj minibüse vardıktan sonra ulaştı gerçi...
Gürcü polisleri geçtikten sonra bir de valiz kontrolünün olduğunu öğrendik. Türk sınırında olmamıştı valiz kontrolü. X-ray kontrolünden geçirdikten sonra çantalarımızı 200-250m daha gideceğimizi anladık. Gürcü sınırı biraz daha uzuyordu. Yol biraz da taşlı, çamurlu olunca o ara yol da biraz zorlu oldu ama sorunsuz bir şekilde geçtik orayı da. Hemen çıkışta bekliyordu bizi arabasıyla Garik. 1.80 boylarında, oldukça iri yapılı ama bir o kadar da güler yüzlü biriydi Garik. Sonraki 15 saati de onunla geçireceğimizi bilmiyordum henüz daha...
Sınırda iki kişi biraz zayıf bir Ingilizce ile bizden yardım istedi. Bizimle gelmek ve yakın bi kasabaya götürmemiz için bize para verebileceklerini söylemelerine rağmen bu konudaki en doğru kararı Garik'in vereceğini düşünüp ona sorduk. Garik ise kabul etmedi. Sonra ihtiyaç molasını mükatiben yola çıktık yine. Hava kararmıştı bu arada. Gürcistan saatiyle 20.30'u biraz geçiyordu o sırada. 2 saat zaman farkı olduğunu orada öğrenmiştim. Minibüse binip yola çıktık. Ben sözümona koordinatörü olduğumdan grubun, beni ön tarafa oturttular. Sanem de aldığı kararla yanıma oturdu. Yolda daha önce pek de bilmediğim uluslararası siyaset konusunda güzel bilgiler öğrendim 3 siyaset bilimi öğrencisinden... Oldukça eğiticiydi benim açımdan yolculuğun bu kısmı...
20km olduğuna dair bilgi aldığımız yol 3 saat kadar sürecekti. Tabii bunu yolda giderken farkettik. İçinden geçtiğimiz kasabalardan birinde gördüğüm bara girmeyi o kadar istiyordum ki. Birşeyler yememiz gerekiyordu. Posof'dayken almış olduğum eti cini yedik önce. Sonra da çekirdeklere başladık. Hani bi başladın mı bitirmeden duramazsın ya, onun gibi olmasa da yine de yiyorduk hızlı bir şekilde. Yalnız bedenlerimiz yine de düzgün yemek istiyordu. O yemeği de sonraki 20 saat kadar yiyemeceğimi de bilmiyordum henüz daha. Öğrenmeme 3 saat kadar vardı. Gürcistan parası olmadığından yanımızda, mecburen devam ediyorduk yola. Yolda bir yerde Garik yol kenarındaki kaleyi gösterdi. Hava kararmış ve kale aydınlatmanın verdiği güçü etkiyle çok güzel görünüyordu. Hemen arabayı durdurmasını istedik Garik'ten ve fotoğraf çektik kenarda. 50mm sağolsun demem lazım burada tabii ki... Güzel fotoğraflar verdi bana... Bir de ben ihtiyaç giderirken arkamdan çekilden fotoğraf da var tabii ki :)
Yola çıkarken annemle Vefa'nın tavsiyelerine uyup sadece tek bir çantayla yola çıktım. Ne mi vardı bu çantanın içinde? Çok basit: Traş takımı, diş fırçası ve macunu, iki gömlek, bir kazak, bir pantalon, iki çift iç çamaşırı, bikaç çorap bir de gece giymek için eşofman ile bi svit. Çantanın asıl büyük ağırlığı fotoğraf makinem ile 3 lensiydi. Yalnız ayarlaması kolay olduğundan dolayı hemen çıkarabiliyordum makinemi. Ilk olarak Kars'tan hemen sonra yolda durup beklediğimiz sırada çektim birkaç kare. Arabada giderken çektiğim birkaç karenin haricindeki ilk kullanışım Gürcistan'ın içindeki kalede durduğumuzda oldu. Ondan sonra arabanın içindeki loş ışıkta güsel kareler çekmeye devam ettim. Işık çok zayıf olmasına rağmen yine de iyiydi ve 50mm kalitesini gösteriyordu bir kere daha. birkaç güzel fotoğraf çektim. Sonra dinlenmeye geçtik yine. Nihayet 3 saati biraz aşan bir süreden sonra varabildik Ermenistan sınırına....

2 yorum:

  1. Paylaşımlarınızın hepsi çok güzel başarılı bir bloğunuz olmuş ice blue olarak başarılar dileriz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz fazla geç oldu ama yine de çok teşekkürler yorumunuz için.

      Sil