28 Ekim 2014 Salı

Kahve Kültürü Hakkında

Kendimi bildim bileli kahve dendiğinde aklıma ilk gelen hep Türk kahvesi olmuştur. Eskiden şekerli, şimdilerde ise ya az şekerli ya da sade. Sonraları zaman içinde keşfettim başka kahve türlerini de. Ben çaycıydım çünkü. Her zaman çay içerdim. Gerçi halen daha çayı kahveye göre çok daha fazla seviyorum. Herhangi birşeye bağlı olmak, bağımlı olmak, onun tiryakisi olmak hiç sevmediğim birşeyse de çay bu konuda bir istisna.

Çay demişken aklıma geldi. Çay derken aklımıza ilk gelen kelimelerden biri de 'dem'dir sanırım. (Hatta Karaköy'de Dem isimli bir çay evi bile açılmış. Gitmek, denemek lazım.) Yani çay dediğimiz içecek demlenerek yapılır. İçildikten sonra ise demliğin sonunda çayın posası kalır. Tüm güzelliklerini vermiş, artık atılma durumuna gelmiştir çünkü. O da atılır.

Kahve de böyledir. Yani demlenir. Demlendikten sonra da telvesi kalır Türk kahvesinin. Diğer kahvelerin de aynı şekilde. Kahve makinesine koyarsınız kahveyi. Üstten kaynar su verilerek aşağıya 'demlenmiş' kahve iner. İşimiz bittiğinde de üst taraftaki filtrenin içinde birikmiş olan posasını atarız. Çünkü onun da işi bitmiştir demliğin sonunda kalan çay posasının işi bittiği gibi. Kahve de çay gibi tamamen erimez kaynar suyla.

Birçok kahve türü vardır. French Press denen filtreli bardakta getirilen kahve mesela. Kahve bardağın içinde demlenir kaynar suyla. 5-6 dakika kadar beklendikten sonra filtre bardağın altına doğru üstten bastırılarak itilir ve bardağa baktığımızda kahvenin kendisini görürüz. Onu da içeriz. İşimiz bittiğinde de bardağın altındaki filtrenin biriktirdiği kahve posası atılır. Çünkü dediğim gibi, kahve de demlenir.

Fotoğraf 1: French Press 

Günlük hayatta gittiğimiz kahve dükkanlarında da benzeri bir durum vardır. İster espresso, ister cappuchino ister filtre kahve isteyin. Her seferinde kahve demlenir ve posası ayrıca atılır ya da gübre olarak kullanılır.

Bir de herşeyin hazırı olduğu gibi kahvenin de hazırı vardır. Ne demektir peki hazır kahve? En basit tarifiyle: Kaynar suyun içine at, karıştır, dilersen süt ve şeker ekle, sonra da iç. Atık mı? Ne atığı? Atık falan yok. Herşey eridi gitti zaten suyun içinde. Ve toplu halde tümü midemizde. Ama kahvenin posası olur demiştik. Evet, posası olur tabii ki. Fakat hazır kahvenin değil. Hazır kahvenin posası olmaz. Hiçbir atığı da olmaz. Bu haliyle çevreye yararlı bile denebilir. Peki gerçekten de öyle mi? Hayır tabii ki. Atığı olan bir gıdayı atığı olmayan hale getirmek ve bununla birlikte tadını da çok güzel yapmak mümkün müdür? Kimya ile herşey mümkündür. Kahvede olan da budur işte. Hazır kahve dediğimiz içecekler kimyasal ürünlerden başka birşey değil. Kahvenin posasını yok etmek için nasıl işlemlerden geçtiğini ayrıca düşünmek lazım.

Süt ve süt tozu var bir de. Süt bildiğimiz inek gibi memeli hayvanlardan elde edilir. Fakat süt tozu süt değildir. Kimyasal bir üründür o da. Tat olarak benzetilmesi, hatta daha iyi bile yapılması mümkündür ama sonuçta çıkan ürüne süt demek doğru olmaz. Dediğim gibi, süt başkadır. Doğaldır.

Hazır kahvenin mucitleri bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan da bu işi hızlandırma konusunda ciddi anlamda çalışıyorlar. Bunun en büyük örneğini 3'ü bir arada paketleriyle görürüz: Hazır kahve + Süt tozu + Şeker karışımlı paketler. Birçok insan için kahve dendiğinde akla bu karışım geliyor. Sonuçta atık olmadığı için kullanıcı açısından da oldukça yardımcı bu ürünler. Temizleme derdi yok ne de olsa. Peki içtiğimiz şey kahve mi? Bence kesinlikle değil!

Fotoğraf 2: 3'ü Bir Arada
Kahve kültürü denen şeyi son on senedir keşfetmeye çalışıyorum. Yepyeni birçok çay türünü keşfettiğim gibi. Fakat her 'hazır' ürüne karşı olduğum gibi bu 'hazır kahve'ye de karşıyım. Çünkü tamamen kimyasal bir ürün. Siz bu konuda rahatsanız, tabii ki için derim. Ama ne içtiğinizi de bilin. Hazır kahve bana kahve aromalı sıcak içecek gibi geliyor. Başka birşey değil. Hele kahve hiç değil.

Avrupa'da insanlar kahve içerler. ABD'de de kahve içerler. Yalnız bu kahve çoğu zaman kahve makineleriyle demlenir ve oradaki insanlar tarafından da tüketilir. Belki de o zamanlardaki ilgisizliğimden kaynaklanıyor ama 3'ü bir arada gibi 'kahve'leri Türkiye, BAE gibi Ortadoğu ülkeleri haricinde görmedim desem yeridir.

Son birşey daha: Şu kahvelerin içine katılan ürünlerden soya sütü var ya, işte o soyanın %99'dan fazlası GDO'lu. Aynen soya lesitini içeren ürünler gibi. Onları da isterken bir daha düşünmek gerek sanki!

Son birşey daha 2: Starbucks Coffee'i bilirsiniz. Peki Peet's'i? Peet's aslında Starbucks kurucularının Starbucks'u kurmadan önce çalıştıkları ve Starbucks'un hemen herşeyi için ilham aldıkları Berkeley/California'daki kahve dükkanı. Büyüyüp birçok kahve dükkanı açma fikrini patronlarıyla paylaşınca patron bu şekilde değil, daha yerelde kalmak istediğinde onlar da ayrılıp Starbucks'u kuruyorlar. Konsept olarak bakalım tanıdık gelecek mi? Detaylar için: http://www.peets.com/

 Fotoğraf 3: Peet's Coffee and Tea

Fotoğraf 1: http://coffee.gurus.net/how-to/use-a-french-press/
Fotoğraf 2: http://www.kalenobel.com.tr/content.asp?Lang=EN&Mode=3000&CID=10
Fotoğraf 3: http://static.panoramio.com/photos/large/31009808.jpg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder