Başlık ilginç gibi. Değil mi?
Birçok insan buna ''Ne alakası var kaldırımla medeniyetin?'' gibi yaklaşabilir konuya. Biraz, sadece biraz, düşününce bile ne kadar alakalı olduğunu anlayabiliriz. Ülkelerin gelişimiş olup olmadıkları bile kaldırımlarının kullanım şekillerinden, kimler tarafından, nasıl kullandıkları ile anlaşılabilir.
Bunun için batılı dediğimiz başta Avrupa ülkeleri ile doğulu dediğimiz ülkemiz gibi nispeten daha geri kalmış ülkelerdeki durumu gözlemlersek çok rahat sonuca ulaşabiliriz.
Sokağında kaldırıma araç park edilmeyen kaç kişi var? Ya da kaldırıma tezgahını açmayan market kaç sokakta mevcut? Ya da kaldırımınızın eni kaç metre? Kullanılabilir kısmından söz ediyorum tabii ki, tam genişlikten değil. Peki ya sokağında kaldırım bulunmayan kaç kişi? Kaldırımında bisiklet yolu olan var mı?
Tabii ki bununla ilgili standartlar mevcut. TSE'nin standardı 2012 yılının sonuna doğru çıkmış. 225cm olması gerekiyor en dar kaldırımın eni. Uygulaması var mı? Yeni açılan AVM'lerin çevrelerinde, inşaatı biten binalarda, en gelişmiş diyebileceğimiz Beşiktaş ilçesinde bile uygulama çok kötü durumda. Geçtiğimiz günlerde Etiler tarafında yürüyüş yaparken farkettim. Birçok yerde kaldırım ya çok dar, ya kaldırımın ortasından ağaç geçiyor ve kaldırım namına birşey kalmıyor, ya da kaldırıma araç park etmiş. Evlerin büyük kısmı gördüğüm kadarıyla şirketlere ait. Önlerindeki kaldırıma da sayısız araç park etmiş. Burası mı İstanbul'un en gelişmiş bölgelerinden biri?
Dünyada ise, özellikle gelişmiş ülkelere dikkat ettiğinizde bu gibi konulara ciddi olarak önem verildiği görülebilir. Mesela Avrupa ülkelerinin birçoğunda kaldırımın yola en yakın kısmı ya da yolun kaldırıma en yakın kısmı bisikletlilere, hatta bebek araçlarına ayrılmıştır. Ve daha da önemlisi kaldırım vardır ve geniştir. Çok nadirdir mağazaların tezgahlarının kaldırıma konması. Konsa da mağaza duvarına dayanır tezgah ve az yer kaplar.
Bunları niye anlatıyorum? Konu niye bu kadar önemli? Hele de medeniyetle bağlantı kurulacak kadar? Nedeni aslında çok basit. Kaldırıma önem vermek insana önem vermekle doğrudan bağlantılı. Trafik sorununun da kaynağı. Çünkü araçlar kaldırıma park edip, tezgahlar kaldırımda açıldığında insanlara yürüyecek yer sadece yol kalıyor. Yolda insanlar yürüyünce de araçlar ilerleyemiyor ve trafik tıkanıyor. Çok basit, değil mi? Kaldırıma önem vermeyince, insana da önem vermemiş oluyorsun.
Birçok yerde kaldırım genişse belediye bu kaldırımı ya oradaki dükkanlara, ya lokanta işleten yerlere işgaliye ücreti adı altında bir bedel ile kiralıyor. Bir de tabii kaldırımın daraldığı, araçların parkı için ayrılan yerler var. Oraları da düşününce kaldırımdan eser kalmıyor.
Diğer bir konu da binaların bitimi ile kaldırımın başlangıcının aynı olması, hemen bir kat yukarıda ise binanın kaldırımın üstüne gelecek şekilde dışa açılması var. Yani evindeysen, araba kullanıyorsan, dükkan/market/lokanta gibi işletme sahibiysen, kaldırım senindir. Yayaysan da yollar senindir.
Kaldırımların bizim, yayaların olmasıyla ilgili bir tepki şimdiye kadar gösterildi mi? Bilgim dahilinde hayır. Sadece Taksim Asmalı Mescit'te mekanların yol kenarlarındaki masalarının kaldırılması sonucu yükselen bir tepki vardı. Bu da oradan geçmek isteyen insanların tepkisinden ziyade mekanların örgütlediği, masaları yine yola koymaya yönelik istekten kaynaklanıyordu. Cuma-Cumartesi akşamları oradan geçmek için oturan insanlara çarpmamak imkansız gibi ama tepki gösterilen bu değil ne yazık ki. Belediyenin istediği ise işgaliye ücreti verilmemesiydi. Kaldırımın işgal edilmesi değil. Yani sonuçta asıl mesele insanların kullanacağı kaldırımlar değil, birilerinin kazancıydı.
İnsan olarak önce kendi hakkımızı aradığımız zaman, devlet insan odaklı çalıştığı zaman, bu gibi oldukça basit konular hakkında düşünmeye de tartışmaya da gerek kalmacak.. Umudum mu? Bu konuda pek yok açıkcası..
Birçok insan buna ''Ne alakası var kaldırımla medeniyetin?'' gibi yaklaşabilir konuya. Biraz, sadece biraz, düşününce bile ne kadar alakalı olduğunu anlayabiliriz. Ülkelerin gelişimiş olup olmadıkları bile kaldırımlarının kullanım şekillerinden, kimler tarafından, nasıl kullandıkları ile anlaşılabilir.
Bunun için batılı dediğimiz başta Avrupa ülkeleri ile doğulu dediğimiz ülkemiz gibi nispeten daha geri kalmış ülkelerdeki durumu gözlemlersek çok rahat sonuca ulaşabiliriz.
Sokağında kaldırıma araç park edilmeyen kaç kişi var? Ya da kaldırıma tezgahını açmayan market kaç sokakta mevcut? Ya da kaldırımınızın eni kaç metre? Kullanılabilir kısmından söz ediyorum tabii ki, tam genişlikten değil. Peki ya sokağında kaldırım bulunmayan kaç kişi? Kaldırımında bisiklet yolu olan var mı?
Tabii ki bununla ilgili standartlar mevcut. TSE'nin standardı 2012 yılının sonuna doğru çıkmış. 225cm olması gerekiyor en dar kaldırımın eni. Uygulaması var mı? Yeni açılan AVM'lerin çevrelerinde, inşaatı biten binalarda, en gelişmiş diyebileceğimiz Beşiktaş ilçesinde bile uygulama çok kötü durumda. Geçtiğimiz günlerde Etiler tarafında yürüyüş yaparken farkettim. Birçok yerde kaldırım ya çok dar, ya kaldırımın ortasından ağaç geçiyor ve kaldırım namına birşey kalmıyor, ya da kaldırıma araç park etmiş. Evlerin büyük kısmı gördüğüm kadarıyla şirketlere ait. Önlerindeki kaldırıma da sayısız araç park etmiş. Burası mı İstanbul'un en gelişmiş bölgelerinden biri?
Dünyada ise, özellikle gelişmiş ülkelere dikkat ettiğinizde bu gibi konulara ciddi olarak önem verildiği görülebilir. Mesela Avrupa ülkelerinin birçoğunda kaldırımın yola en yakın kısmı ya da yolun kaldırıma en yakın kısmı bisikletlilere, hatta bebek araçlarına ayrılmıştır. Ve daha da önemlisi kaldırım vardır ve geniştir. Çok nadirdir mağazaların tezgahlarının kaldırıma konması. Konsa da mağaza duvarına dayanır tezgah ve az yer kaplar.
Bunları niye anlatıyorum? Konu niye bu kadar önemli? Hele de medeniyetle bağlantı kurulacak kadar? Nedeni aslında çok basit. Kaldırıma önem vermek insana önem vermekle doğrudan bağlantılı. Trafik sorununun da kaynağı. Çünkü araçlar kaldırıma park edip, tezgahlar kaldırımda açıldığında insanlara yürüyecek yer sadece yol kalıyor. Yolda insanlar yürüyünce de araçlar ilerleyemiyor ve trafik tıkanıyor. Çok basit, değil mi? Kaldırıma önem vermeyince, insana da önem vermemiş oluyorsun.
Birçok yerde kaldırım genişse belediye bu kaldırımı ya oradaki dükkanlara, ya lokanta işleten yerlere işgaliye ücreti adı altında bir bedel ile kiralıyor. Bir de tabii kaldırımın daraldığı, araçların parkı için ayrılan yerler var. Oraları da düşününce kaldırımdan eser kalmıyor.
Diğer bir konu da binaların bitimi ile kaldırımın başlangıcının aynı olması, hemen bir kat yukarıda ise binanın kaldırımın üstüne gelecek şekilde dışa açılması var. Yani evindeysen, araba kullanıyorsan, dükkan/market/lokanta gibi işletme sahibiysen, kaldırım senindir. Yayaysan da yollar senindir.
Kaldırımların bizim, yayaların olmasıyla ilgili bir tepki şimdiye kadar gösterildi mi? Bilgim dahilinde hayır. Sadece Taksim Asmalı Mescit'te mekanların yol kenarlarındaki masalarının kaldırılması sonucu yükselen bir tepki vardı. Bu da oradan geçmek isteyen insanların tepkisinden ziyade mekanların örgütlediği, masaları yine yola koymaya yönelik istekten kaynaklanıyordu. Cuma-Cumartesi akşamları oradan geçmek için oturan insanlara çarpmamak imkansız gibi ama tepki gösterilen bu değil ne yazık ki. Belediyenin istediği ise işgaliye ücreti verilmemesiydi. Kaldırımın işgal edilmesi değil. Yani sonuçta asıl mesele insanların kullanacağı kaldırımlar değil, birilerinin kazancıydı.
İnsan olarak önce kendi hakkımızı aradığımız zaman, devlet insan odaklı çalıştığı zaman, bu gibi oldukça basit konular hakkında düşünmeye de tartışmaya da gerek kalmacak.. Umudum mu? Bu konuda pek yok açıkcası..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder